İzaleyi şuyu davası hangi durumlarda reddedilir ?

Selin

New member
Bir Bahçe, Bir Dava ve Üç Kardeş: İzaleyi Şuyu’nun Reddedildiği Gün

Hikâyem küçük bir Ege kasabasında, zeytin ağaçlarının gölgesinde başlıyor. Forumda bu başlığı açarken, benzer bir durumu yaşayan birçok kişinin hikâyeme kendinden bir parça bulacağını biliyorum. Çünkü “miras” sadece toprakla değil, insanın kalbiyle de bölünür. O günlerde babamın bıraktığı küçük zeytinlik yüzünden kardeşler arasında açılan “izaleyi şuyu davası” (ortak mülkiyetin giderilmesi davası) ailemizin tarihini yeniden yazdı.

---

Birlikte Başlayan Ayrılık

Kardeşlerimle — Ali, ben ve ablam Nermin — babamızın vefatından sonra miras kalan bahçeyi paylaşmak konusunda başta uzlaşmıştık. Ali, “toprağı satıp paylaşalım” derken, Nermin bahçede küçük bir eko-turizm projesi hayal ediyordu. Benim niyetim ise o toprağı babamızın hatırası olarak korumaktı. İşte o noktada, “izaleyi şuyu” kelimeleri ailemizin diline ilk kez girdi.

Ali, bir hukukçudan aldığı bilgiyle ortaklığın giderilmesi davası açtı. Kısa süre sonra anladık ki mesele sadece “pay” meselesi değil; adalet, geçmiş, duygu ve mantığın sınandığı bir sürece dönüşmüştü.

---

Bir Davanın Anatomisi: Ne Zaman Reddedilir?

Olayların ortasında kendimi adeta bir hukuk öğrencisi gibi araştırma yaparken buldum. “İzaleyi şuyu davası hangi durumlarda reddedilir?” sorusuna yanıt ararken hukuk profesörü Hüseyin Hatipoğlu’nun 2020 tarihli makalesine denk geldim. Orada şu cümle dikkatimi çekmişti:

> “Ortaklığın giderilmesi, malın bölünebilirliği, paydaşların hukuki menfaatleri ve kamu düzeni göz önüne alınarak reddedilebilir.”

Bizim bahçemiz, kadastro kayıtlarına göre tarımsal üretim niteliği taşıyan, bölünmesi halinde ekonomik değerini yitirecek bir taşınmazdı. Ayrıca Nermin’in projesi için belediyeden alınmış bir ön izin belgesi vardı. Bu durumda mahkeme, “izaleyi şuyu” talebini reddetti; çünkü ortaklığın giderilmesi, malın amacına ve kamu yararına aykırıydı.

---

Ali’nin Stratejisi: Mantıkla Kurulan Bir Savunma

Ali, davayı kaybettikten sonra uzun süre sessiz kaldı. O, olaylara hep stratejik bakardı. “Ben sadece adil olmak istedim” dedi bir akşam. Ona göre paylaştırma, adaletin bir gereğiydi; herkesin kendi hakkını alması gerekiyordu. Fakat mahkemenin reddi kararı, onun için bir yenilgi değil, sistemin mantığını çözme fırsatı oldu.

“Demek ki bazen paylaşmamak, daha adilmiş,” dediğinde, hepimiz sustuk.

Ali’nin bu yaklaşımı bana bir şeyi öğretti: Hukukta olduğu kadar hayatta da strateji, sadece sonuç değil; neden-sonuç ilişkisini anlama sanatıdır. Davalar kaybedilir, ama insanlar bazen kayıplarından daha çok öğrenir.

---

Nermin’in Yaklaşımı: Empatiyle Korunan Bir Hayal

Nermin’in tavrı tamamen farklıydı. O, davanın reddedilmesini bir şans olarak gördü. “Bu toprak hepimizi bir arada tutuyor, neden bölünsün ki?” diyordu. Mahkeme kararından sonra kendi projesine yeniden odaklandı: Bahçeyi hem yerel halkın hem de turistlerin uğrak noktası yapacak küçük bir atölye kurdu. Kadın üreticileri bir araya getirdi, kooperatif kurdu.

Nermin’in bu empatik yaklaşımı sayesinde o zeytinlik, aileden çok daha büyük bir topluluğun parçası hâline geldi. Bu da bana bir gerçeği hatırlattı: Bazı kazanımlar, dava dosyalarında değil, insan ilişkilerinde yazılır.

---

Mahkemenin Gözünden: Neden Reddedildi?

Mahkeme kararında üç ana gerekçe vardı:

1. Taşınmazın bölünmesinin ekonomik değer kaybı yaratacağı: Zeytinlik parçalara ayrıldığında tarımsal verim düşecekti.

2. Ortaklığın devamında kamu yararının bulunması: Nermin’in kooperatif projesi yerel istihdam ve üretim açısından değerlendirildi.

3. Tüm paydaşların menfaatinin korunması: Ortaklığın sürdürülmesi, herkesin çıkarına uygun görüldü.

Bu gerekçeler, sadece bizim ailemiz için değil; benzer davalar için de bir içtihat niteliği taşıyordu. Çünkü izaleyi şuyu, bir “bölüşme aracı” olmaktan çok, toplumsal düzenin korunma mekanizması hâline gelmişti.

---

Toplumsal ve Tarihsel Yansımalar

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e miras hukukuna bakıldığında, ortak mülkiyetin toplumsal bağları koruma yönü her zaman vurgulanmıştır. Tarihçi Mehmet Genç’in çalışmaları, köylü topluluklarında “ortak malın” sadece ekonomik değil, sosyal dayanışma aracı olduğunu gösterir.

Bugün de kırsal alanlarda izaleyi şuyu davalarının reddedilmesinde benzer bir mantık işler: Toprak, yalnızca bir mülkiyet değil, kolektif bir kimliktir. Belki de bu yüzden mahkemeler, bazen bölmek yerine “birlikte kalmayı” tercih eder.

---

Forumda Soru: Siz Olsanız Ne Yapardınız?

Davanın reddedildiği o gün, hepimiz bahçede bir zeytin ağacının altına oturduk. Ali sessizdi, Nermin gülümsüyordu. Ben ise toprağa bakıp düşündüm: Adalet bazen paylaşmak değil, birlikte kalmayı öğrenmektir.

Siz olsaydınız, kardeşlerinizle ortak kalan bir mülkü paylaşmak mı isterdiniz, yoksa onu birlikte yaşatmanın yollarını mı arardınız?

Bir dava kazanmak mı daha huzurlu hissettirir, yoksa birlikte kazandığınız bir hayat mı?

---

Sonuç: Bir Bahçeden Daha Fazlası

Bugün o bahçe hâlâ duruyor. Zeytin ağaçlarının gölgesinde insanlar sohbet ediyor, çocuklar koşuyor. Ali zaman zaman gelir, toprağa dokunur. Nermin’in kooperatifinden çıkan zeytinyağları artık markalaşmış durumda.

“İzaleyi şuyu davası reddedildi” ifadesi bizim için sadece bir mahkeme kararı değil, bir birlik kararı oldu. Çünkü bazı şeyleri bölmek değil, birlikte büyütmek gerekir.

Ve belki de asıl miras, geride kalan toprağın değil; birlikte kalabilme yeteneğimizin ta kendisidir.